Ana içeriğe atla

SEVGİLİLER GÜNÜ

Doyamadığım sevgilere gelsin bu yazı...

Bundan 3-4 yıl önce bir eğitimde sorulmuştu. "Aşk nedir? Aşkın senin için tarifini yapar mısın?"

Sabırla dinledim salondaki  yirmi beş kişiyi. Eşsiz gibi görünen, sadece eşlerini anlattıkları bir aşk tarifi aldım; bir tutam ondan, bir tutam bundan! Eğitmen dayanamayıp sordu, "Sen ne düşünüyorsun Özge? " Şaşkın görünüyor olmalıydım.

Aşk dedim; şöyle büyükçe yutkunarak ve buradakilerden özür dileyerek. Bence bir kişiye duyulmamalı. Ben hiç sizin gibi bir aşka tutulmadım. Benim hep aşklarım oldu. Aynı anda, bir çok yerde ve zamanda... Evet, çok güzel bir ilişkim var. Delice aşık olduğumu da düşündüğüm bir bağ hatta. Ama aşk deyince aklıma sadece o gelmiyor. Mesela ben bir doğa ana aşığıyım. Doğum aşığı. Bir bebeğin, bir tohumun hayata göz kırpması, ağaçların çiçeklerini açması, kuşların yumurtlamaları delice heyecanlandırır. Mesela, kardeşim Selim. Büyümeye doğru gittiği her gün bir şey öğretiyor. Karşılıksız, farkında olmadan saf sevgiyle... Dedem mesela (o zaman ölmemişti henüz, rahmet olsun ışık olsun andığım yerler) anlattığı hikayelerine aşığım, Babama aşığım mesela. Şiirler geliyor siz aşk dediğinizden beri. Rüzgar geliyor, uçurtmamı elime alıp telefon tellerine takılmadan yükseltmeye çalışmalarım, dikkatle ve özenle... Deniz geliyor, simidi ve martısıyla.

Hesapsız, kitapsız AŞK siluetleri geliyor gözümün önüne. Her geçen gün farklı  yansımaları ayın ve güneşin; içimi aydınlatmaları geliyor ve ayıklayamıyorum. Aşklarımı, birini diğerinden ayıramıyorum. Çünkü arasından birini çeksem, eksik kalırmışım gibi. Birbirini bütünleyen, dengeleyen ve çoğaltan aşk geliyor  aklıma deyip utanmıştım sanki. Aşkın evrensel bir tanımıydı benim dünyamdaki görünüşü. Sınıf susmuştu. Hoca gülümsedi, gözleri dolar gibi olmuştu. Ara verdik.

Bazen AŞK'a da mola vermek, verdirmek demlendiriyor insanı.

Bu sabah facebook hatırlattı. Geçen yıl 14 Şubat'ta, teyzemde toplaşmış, ortak bir aşk mandalası çizmiştik.  Sabahtan beri sesine sarılıyorum. "Özge Abla hadi bir oyun oynayalım" demen geldi kulağıma.Canım Yasinim! Kalbin hep benimle. Rüyalarda buluşuyoruz ve aşk oyunları oynuyoruz seninle durmadan. Işıklar içinde görüyorum seni. Kendini hatırlattığın her gün için daha da taze tutuyorum yasını ve bağrıma basıyorum saf aşkı! Güzel gözlüm, ışık gözlüm.



Yasin'i kaybettikten beri çocukların gözlerinin içine bakma sevdam daha da harlandı. Hatta öyle bir hale geldi ki, büyüklerin gözlerinde sakladığı çocuklara sarılır oldum. Masalların elçilik ettiği bir yolda, bir sürü çocukla buluşurken buluyorum kendimi, bir çok sevgi oyundaşım var artık. Ve olmaya devam edecek alanlara açıyorum kendimi. Kutluyorum sevmelere değer veren tüm güzellikleri...

Artık aile ziyaretleri bile bu alana akmaya başladı farkında olmadan. Hafta sonu amcamızı ziyarete gittiğimizde; büyük mesellerin arkasında kalan bir şeyler vardı. Sarılmak, özlem gidermek, birbirimize daha çok dokunmak, kalpten kalbe taşınan hikayelerimizi duymak...

Dede Bahçesinde Masallar için bir sürü fikir  vardı aklımda, Belma Yenge'min tavsiyeleri, Çağdaş'ın desteği... Konuştukça konu açılıyor, hayaller büyüyordu. Sonra bir ara su içmeye mutfağa gittiğimde Zeynep'i farkettim. Zeynep evin en küçüğü. Çekirdek yiyor ve televizyonda bir dizi izliyordu. Komikti bir şeyler ki, gülüyordu. Zeynep'in yanına oturdum ve ona masal anlatmayı teklif ettim. Bir anda çok heyecanlandı ve televizyonu kapattı. "Elif'i de çağıralım mı Özge abla, onun da çok canı sıkılmıştı" dedi. Ve ablasının kolundan tutup mutafağa getirdi.

Masal başlamadan önce "bir bilmecesi olan var mı" diye sordum. Elif uzun uzun bir hikaye anlattı, sonra bir soru sordu. Meğer yeni trend bilmeceler algıda çekicilik yaratmak üzerineymiş. Bilemedim.
Benim bilmecemse çok kısaydı, onlar da bilemediler. Daha önce hiç bu kadar kısa bilmece duymamışlardı. Sonra Zeynep, ablasına özenerek uzun uzun anlatmaya başladı ama bilmecenin cevabını verdiği için aslında tam bilmece gibi de olmadı :D

Gülüştük ve aramızdaki bilmece jenerasyonunu fark ettik.

Sonra başladı masallar. Yengem gelmişti mutfağa, "Aaa durun Canlı Yayın başlatalım" dedi. Hem Elif ve Zeynep'e, hem de canlı yayından yengemin sayfasını takip edenlere masal anlattık.

Masallar bittiğinde çocuklar şaşkındı. Sanki aynı rüyanın içine girmiştik. Uyandığımızda, sırada bir Mandala çizmeyle bu oyunun kapanışını yapacağımızı söyledim. Başladılar hayal kurmaya, Zeynep en sevdiği şeyleri dondurma, yıldız ve kalbi yanına koyarak kendi mandalasını yarattı, Elif ise muntazam bir çizimle ilk şaheserini ortaya koydu. Ben ise ilk defa mandalayı anlatırken cevaplarını onlara bıraktım, çizdikçe Zeynep fark etti. "Aaa bu içten dışa doğru büyüyen bir çember" dedi!


Mandalalarımız bittiğinde, ilk sergimizi açtık.
Büyük ilgi gördü tabi ki de...
Üçünün de hikayesi farklıydı. Üçü de o günü kendi gözünden mühürlemişti.




Her güne bir çocuk, bir aşk diyorum ve sevgililer gününüzü kutluyorum.

Kızların yanından ayrılıp, eve gelene kadar yaşadığımız büyülü oyun saatini düşündükçe, umut tohumlarım yeşeriyor, yeni doğumlara gebe oluyorum sanki.

Eve girdiğimiz anda, yengem bir video attı. "Masalınla uyuya kalan bir prens gönderiyorum sana"

Videoyu izlerken içimdeki kıpırtıyı anlatmaya hangi AŞK tarifi yeter bilmiyorum.

Meğer canlı yayında beni dinlerken, uykunun ve masalların kollarına şefkatle bırakan bir dost yürekle buluşmuşum! Hangi mutluluk, hangi sevgi, hangi aşk bunun tarifini verir?

Sorarım şimdi. AŞK neydi senin için?

Sevgililer günü neydi?

Hangi gündü o? Sevmelerin bitmediği, sonsuza dek uzanan gün hangisiydi?

Sevgilerimle.

Özge

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

PAZARCI MASALI

Her pazar, bizim burada semt pazarı kurulur.  Sabah henüz millet pazar sofrasındayken; ben pazarın en taze sebzeleri, en parlak meyveleri, yeşilin her tonundaki yapraklıgilleri ile buluşurum. Dün de o niyetle sabahın en güzel saatlerinde gittim pazara. Kışın en sevdiğim renklerini görmek, pazarcılarla iki sohbet etmek, doğala olan özlemi gidermekti her zamanki gibi niyet. Yalnız ilk girdiğim sokakta, köşeyi dönmemle bir ses kulağıma çalındı: " Bir sürü hikayelerim var"... Küçücük bir çocuk, kasanın üstüne masal tezgahı kurmuş. Masal satıyor. Her kitabına itinayla bir paha biçmiş. Tabi çocuklara ve masallara aşık biri olan beni etkiledi bu olay. Çağdaş dur,  bu çocukla konuşmam lazım deyip, eşimi beklettim.  Adı Yiğit Burak. 7 yaşında. 41 günlük bir kardeşi varmış.  Ve ona hediye almak için okuduğu masal kitaplarını satmaya karar vermiş. Sonra ben kendimi tanıttım. Masallar anlattığımı ve tezgahında tavsiye ettiği masallarının olup olmadığını konuştuk. Sohb

PUDUHEPA ve KIZ KARDEŞLERİ

Bugün bir tohumun toprak yüzüne çıkıp, güneşi içine çektiği gün! Öyle bir gün ki, sadece güneşi değil, yağmurun bereketini de üstüne yağdırıp, gökkuşağından köprüler kurduğu gün. Güzel bir gün, güçlü bir gün, kutlu bir gün, içimi titreten bir gün... Bugün PUDUHEPA'nın tekrardan doğduğu gün. 3000 yıl öteden gelen baş köşe misafirimiz o bizim. Tarihteki ilk barış anlaşması olan Kadeş'e mührünü basan Hitit Kraliçesi. Sevgi ve Barış sözcüklerini tabletlere kazıyan ilk kadın.  İnsanın içine şefkat tohumları serpen, Ana-Dolu bir diyara sonsuz kökler salan toprağın kadını. Bugünün kız çocuklarıyla buluşmak için nasıl da heyecanlı şimdi. Ayakları üstünde durabilen, kendi gücüne inanan, üreten, sorgulayan, oyun oynamayı hayatı boyunca bırakmayan ve masallara inanan kızlar için burada. PUDUHEPA Puduhepa ve Kızkardeşleri projesinin sahibi ve fikir annesi Renan Tan Tavukçuoğlu. İlk tohum yüreğine düştüğünde tek derdi; ilham verici kadın hikayelerinin aynı coğrafy

OKUL YOLU

Bugün  instagram sayfam okul heyecanıyla yanıp tutuşan, eş dost akraba ile dolunca ben de kendi çocukluk anıma doğru yolculuk ettim. *** Kendimi bilmeye başladığımdan beri “ben yaparım, ben tek kalırım, ben giderim, ben çabalarım, ben denerim, ben öğrenirim” ifadelerini çok kullanırım. Tek başınalık hayatımda ilk öğrendiğim ve keyif aldığım hallerdendir. Bazen bu keyif hali dışarıdan bakanlar için “dikbaşlı, inatçı, fazla özgüveni yüksek, gene bildiğini okuyor, keçi” anlamına gelebiliyor :)  Olsun, en azından büyüdükçe ailem bu davranışlarımı daha kabul edilebilir karşılamaya başlayınca ilişkilerimiz daha bir dinginleşti. Bu fotoğraftaki önlüklü kızçe benim. İlkokula başladığım ilk gün doğup büyüdüğüm dede evinin bahçesinde çekildi bu poz. Yanımda annem, hayatımdaki ilk öğretmenim. Diğer yanda kız kardeşim, ilk sınıf arkadaşım. Evin içinde aldığımız eğitime, 3 yaşında tanıştığım “Susam Sokağı”nın paylaşımları da eklenince ben okula gitmeden çoktan okur, yazar,çizer olmuştum. Sözüm ona